Sessiz Buhran, İkinci Dünya Savaşı, bilgisayarlar, olaylar, krizler ve toplumsal değişimler… Tüm bunlar dönemlerin ve kuşakların adlandırılmasına sebep olan tarihsel gerçeklikler. Dinamikleri birbirinden farklı yaşamış toplumların aynı kuşak isimlerini kullanıyor olması garip değil mi?
William Strauss ve Neil Howe 90’lı yılların başında, ‘’Kuşaklar’’ı yazdıklarında, bugünleri tahayyül edebiliyorlar mıydı bilemiyorum. Şimdi kafamızı hangi yöne çevirsek X Kuşağı’nın disiplinini, Millennial Kuşak’ın (diğer adıyla Y Kuşağı’nın) uyumsuzluğunu, Z Kuşağı’nın ise internetin ve mobil cihazların altın arından dolayı farklılığını anlatan içerikleri görmemiz mümkün. Tabii onlara nasıl ürün satabileceğimizden tutun da iş yerinde onlarla nasıl iletişim kurmamız gerektiğine kadar birçok şeyi beylik laflarla bize anlatmaya çalışan pek çok uzmanı da.
Peki, şirketlerin pazarlama departmanları ve reklam ajansları başta olmak üzere özel sektörün bir kısmı ve Batılı olanları memleketimize getirirken herhangi bir uyarlama sürecinden geçirme zahmeti bile göstermeyen akademisyenler yüzünden dilimize pelesenk olan bu tanımları kullanmak ne kadar doğru?
Hikâyeyi bilmeyenler için özet geçelim: 1990 yılında, yazının başında adı geçen sosyologlar, nesillere dair günümüzde yapılan çalışmaların temeli sayılan ‘’Kuşaklar’’ adlı eseri yayınladılar. Her ne kadar kuşakların tanımlanması ve incelenmesi üzerine daha önce pek çok araştırma yürütülmüş olsa da, söz konusu ikilinin yazdığı kitap, konuya ilginç bir bakış açısı getirmesiyle belki de beklenenden çok daha fazla değer gördü. Kısaca, tarihsel olaylar ile kuşakların ortaya çıkışları arasında bağlantılar kurulabilir, bu bağlantılar yeni kuşak arketiplerinin ortaya çıkmasına yol açar. Her kuşağın ilk bireyi ile son bireyinin doğum tarihi arasında yaklaşık olarak 20-22 yıl vardır ve kuşakların karakterleri 80-90 yıllık (yaklaşık bir insan ömrü kadar) bir ‘‘saeculum’’ (döngü) içerisindedir diyorlardı.
Yüksek, uyanış, çözülme ve kriz
İkili, söz konusu kitapta 1584 ila 2069 yılları arasında yaşamış ve yaşayacak olan kuşakları inceleyip iddialarını örneklerle desteklediler. Onlara göre her döngü içinde dört nesil vardı; toplumda bireysel düşünce düşük seviyedeyken kurumların güçlü olduğu ‘’yüksek’’, toplumcu sosyal disipline karşı bireyselliğin ve aydınlanmanın ortaya çıkarak kurumları zayıflattığı ‘’uyanış’’, kurumlara güvenin gözle görülür derecede azaldığı ve bireysel düşüncenin zirveye yaklaştığı ‘’çözülme’’ ve karşı karşıya kalınan istikrarsızlığın yol açtığı, genelde bir savaş ya da devrimin gerçekleştiği, bir sonraki döngüye geçiş mahiyeti de taşıyan ‘’kriz’’ dönemleri.
Son “saeculum”a göz attığımızda; ilk kuşağın adı, bir önceki saeculum’un da kriz kuşağı olan Sessiz Kuşak’ın yaşadığı Büyük Buhran’ın ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkmış olan ve adı İkinci Dünya Savaşı’nın ardından eve dönen askerlerin sebep olduğu nüfus artışından gelen ‘’Baby Boomers’’. Bu kuşak için belirtilen doğum yılları ise 1943 ila 1960 arası.
Ardından 1961 ve 1981 yılları arasında doğan X Kuşağı geliyor. Müesses nizamda yer bulamamanın yanı sıra kişisel bilgisayarların evlere girişi ile MTV gibi dünya kültür endüstrisini sallayan bir oluşumun kurulmasına ve popülerleşmesine tanık olmuş, sorgulayan, genelde depresif ve amaçsız olduğu söylenen ‘’Kayıp Kuşak’’.
X Kuşağı’nı ise 1982 ve 2004 yılları arasında doğan Millennialler izliyor: Teknolojik gelişmelerin her şeyi bir anda etkisi altına almasıyla değişen dünyada oldukça bireyselleşen, statükoyu sorgulamaktan ve girişimci tavırlar içerisinde bulunmaktan korkmayan, teknolojiye tam olarak adapte olmuş ve ivediliği bir yaşam tarzı haline getirmiş olan bir kuşak.
Son kuşak olan ve 2005 yılı sonrası doğan Z Kuşağı’nı ise teknolojinin içine doğmuş, her konuyu internete danışmaktan imtina etmeyen, ‘’helikopter ebeveynler’’ ve teknolojik imkânlar sayesinde bireyselliği en uç noktada yaşayan gençler oluşturuyor.
Mikro kuşaklar
Literatüre Strauss-Howe Kuşaklar Teorisi olarak geçen bu çalışma, kuşaklara dair bilgimizin temelini oluştursa da kuşakların medya temsili, özel sektör tarafından çeşitli amaçlarla kullanılmaları, akademik çalışmalarda ele alınış şekilleri, rekabetçi piyasada avantaj yaratma arzusu ve kolaya kaçma güdüsüyle bambaşka bir yöne evrildi. Zaman içerisinde oluşturulan arketipler kesin doğrular içeriyormuşçasına konuşulmaya ve uzmanlık payesi kazanmak isteyenlerce sıklıkla dillendirilmeye başladı. Yetmedi, mikro kuşaklar icat edildi. Örneğin: 2014 yılında GOOD dergisinde çıkan bir makalede X ve Millennial Kuşakları arasında kaldığı iddia edilen Xennial Kuşağı (1977–1983/85) tanımlandı. Dahası, dünyanın en önemli iletişim firmalarından biri olan Ketchum, Millennial ve Z Kuşağı arasında kaldığını iddia ettiği GenZennial Kuşağı’nı (1992 – 2000) ortaya atarak kendi reklamını yapmaya çalıştı. Bir furya haline gelen bir durum, adını ‘’My So-Called Life’’ dizisinde Jared Leto tarafından canlandırılan Jordan Catalano’dan alan Catalano Kuşağı ve adını bir bilgisayar oyunundan alan Oregon Trail Kuşağı gibi tanımların uydurulmaları ile devam etti. Kısacası, kişilerin ve kurumların hedef kitleyi daha iyi analiz edebilmek konusunda iddialı olduklarını göstererek parlama ve pastadan daha fazla pay alma çabaları tam bir kaosa yol açtı.
Bu kaosun akademik ve kültürel üretim konusunda dünyanın açık ara lider ülkesi ABD’den diğer ülkelere sıçramaması imkânsızdı. Sonuç olarak halihazırda genellemeler üzerine kurulu bu yapı, bambaşka gerçeklikleri yaşayan insanların etiketlenmesinde kullanıldı.
Geldiğimiz noktada ABD temelli tanımların dünyanın her yerinde bir şekilde kullanıldığını söyleyebiliriz. Ancak kuşak tanımı ve ayrıştırılması yapılan ülkelerdeki tarihsel olayların ABD’dekiler ile paralellik derecesi ve kuşakların karakteristik özelliklerinin birbirine yakınsaması durumunda bu tanımların değiştiğini ya da zaman zaman tamamıyla yenilendiğini de gözlemleyebiliyoruz.
Sınırlarını aşanlar
ABD temelli tanımların kullanıldığı Almanya’da Millennialler için iki tanım daha var: 11 Eylül, Afganistan, Irak, Euro ve iklim krizleri gibi krizler dönemine doğdukları için Kerstin Bund, bu kuşağı Krizler Kuşağı olarak adlandırırken; iyi eğitimli ve imkân sahibi olmalarına rağmen kararsızlık çekip üretemeyen ve ilerleyemeyen diğer kuşağa ise Douglas Coupland’in romanı X Kuşağı’nın bir nesle ismini vermesi gibi Oliver Jeges’in kitabından dolayı ‘’Belki Nesli’’ de deniyor.
Bambaşka tarihsel gerçeklikleri yaşamakta olan Japonya’da ise tanımlamaların yeniden yapıldığını görüyoruz. Örneğin, Japonlar Millennial Kuşak’ın olduğu zaman diliminin önemli bir kısmı için iki kuşak tanımlıyorlar: Millennial’ın aksine toplumsal yapıya uyumlu, alışveriş alışkanlıklarıyla lüksten uzak durur bir profile sahip Shinjinrui Junior Kuşağı (1986 – 1995) ve önceki kuşakları intihara sürükleyen sınav stresinin eğitim reformuyla ortadan kaldırılması sonucu rahat kuşak olarak da tanımlanan Yutori Kuşağı (1987 – 1996).
Anlam arayanlar
Türkiye’de ise -mecra ve akademik ekol fark etmeksizin- takip ettiğimiz tüm kaynakların ABD temelli tanımları harfiyen kullandıklarını görüyoruz. Hâlbuki üç kıtanın ortasında, yıllardır içeride ve dışarıda terörle mücadeleye devam eden, yanı başında savaş eksik olmayan, uzunca bir süre denge politikası izlemiş ve dolayısıyla tecrübe ettiği tarihsel olaylar ile kültürü ABD’ninkiler ile apayrı olan Türkiye’nin ise bu konuya farklı bir perspektiften bakması gerekiyor.
Bu durumu birkaç örnekle açıklayalım. İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş bir ülkenin aynı dönemde cepheden dönen askerleri olamayacağı gibi, bununla ilintili herhangi bir nüfus artışından ve etkilerinden bahsedilemez. Dolayısıyla 1943- 1960 arasında doğan vatandaşlarımızı Baby Boomerlar’a bakarak tanımlayamayız. ABD’deki X Kuşağı erken dönemde kişisel bilgisayarlar ile fazla haşır neşir olabilmişken Türkiye’de bilgisayarların tam anlamıyla evlere girmesinin 90’ların ikinci yarısı olduğunu göz ardı edemeyiz. Ekonomik dalgalanmaların getirisi olan işsizlikle mücadele eden Millennial diyebileceğimiz kuşağın bir de Suriye’deki iç savaş kaynaklı göçün yükünü çektiği gerçeği de yadsınamaz.
Bütün bu bilgiler ışığında sizce de bu kuşaklar meselesini artık bir kenara bırakmamız ya da yeniden değerlendirmemiz gerekmiyor mu?
Görsel kaynakları:
Kapak fotoğrafı: Benjamin Ranger on Unsplash
[1]: David Clode on Unsplash
Not: Bu makale ilk kez Ad Hoc dergisinin Ekim 2019 sayısında yayımlanmıştır. Telif hakkı ihlali olmaması amacıyla bu sayfada dergide kullanılan fotoğraflar kullanılmamış, kullanıcıların Unsplash‘te yayınladıkları, kaynak belirtilmesi koşuluyla kullanılmasına izin verilen fotoğraflar aslına uygun bir şekilde yerleştirilmiştir. Dergide yayımlanan yazı ile farklılıklar gösterebilir.
Comments by Erdem Akın Temel