Günlüklerin, resmi birer tarihsel kılavuz işlevi görmeye başladığı günlerden, dijital ayak izimizin ve ardımızda bıraktığımız görsel kayıtların bugüne yönelik algıları oluşturduğu 21’inci yüzyıla… Geleceğe hangi kayıtların kalacağını siz de merak ediyor musunuz?

Londra, 1665 ve 1666 yıllarında iki büyük felaket ile sarsılır. Önce, 100 binden fazla insanın öldüğü düşünülen Büyük Londra Vebası’ndan dolayı nüfusunun yaklaşık %15’ini kaybeder; ardından da sadece 4 gün sürmesine ve kayıtlara göre sadece 5 kişinin ölümüne yol açmasına rağmen şehrin %80’ini yok ederek 100 bine yakın insanı evsiz bırakan Büyük Londra Yangını ile boğuşur. Yıllık geliri 12 milyon pound olan şehre bu yangının verdiği zarar 10 milyon pound (günümüz karşılığı 1,5 milyon pound) olarak hesaplanır.

Yavaşlayan ekonomiden toplumsal cinsiyet eşitliğine

Aralarında bir yıl bile olmayacak şekilde ardı ardına gelen bu iki felaketin ardından bir yandan duruma üzülürken diğer yandan gece gündüz çalışarak şehri yeniden ayağa kaldırmaya çalışan politikacılar, bu felaketleri Londra’yı sıkışık düzeninden kurtaracak yeni bir imar planını uygulamak için de bir fırsat olarak görürler. Fakat, ticaret hacminin bir an önce eski haline dönmesi için baskı yapan tüccarlar ve başlatılan bağış kampanyasının yetersiz kalmasından dolayı şehrin sadece kanalizasyon sistemini yenileyebilirler.

Yangın sonrası toparlanmayı hızlandırmak amacıyla yapılan bazı hamleler, bu sürecin sadece Londra için değil, bazı alanlarda dünya için de bir dönüm noktası olmasına yol açmıştır. Kadınların sadece zanaatkar eşleri olmaları halinde, eşleri hayatta ise onların ticari kimlikleri altında, değilse eşlerinden gelen hakla bağımsız olarak ticaret yapmalarına izin veren yasalar, iş gücü ve ticaret hacmini artırmak amacı ile değiştirilerek tüm kadınlara ticaret yapma hakkı verilmesi cinsiyet eşitsizliğinin aşılması yolunda önemli bir adımdır. Ayrıca, yapıları olası başka bir yangından korumak üzere kurulan ve koruma talebinde bulunan müşterilerinden düzenli ödeme alan özel itfaiye kuruluşları da modern sigortacılık sektörünün temelini oluşturmuştur.

Özel hayat tarih sahnesinde

Bu iki felaket araştırıldığında, okuyucunun karşısına çıkan neredeyse tüm kaynaklar özellikle bir isimden bahseder. Bu isim donanmada yöneticilik yapmış ve hatta parlamenter olarak da seçilmiş olan Samuel Pepys’tir. Pepys’in neredeyse tüm kaynaklarda yer alması 1660-1669 yılları arasında tutmuş olduğu günlük sebebiyledir. Eşi de dahil olmak üzere kimsenin anlamaması için şifreli yazdığı günlüklerinde 17. yy. Londra’sında günlük hayatı anlatmış, bahsedilen felaketler de dahil olmak üzere önemli olayların kaydını tutmuş, dönemin siyasetine yorumlar getirmiş ve hatta kişisel yaşamını da açıkça ele almıştır.

Pepys’in günlükleri sayesinde bugün, Büyük Londra Yangını’nın üzerinden 350 yıl geçmesine rağmen hangi bölgelerin zarar gördüğüne dair bir harita oluşturabiliyor ve Kral II. Charles’ın yangına kovayla su taşımasından ne kadar çaresiz bir duruma düştüğünü tahayyül edebiliyoruz. Öte yandan, Pepys’in yangının kendi evine sıçraması ihtimaline karşı evraklarını kurtarmaya çalışmasının yanı sıra hem kişisel zevklerine hitap ettiği hem de önemli bir parasal değere sahip olduğu için bahçesine açtığı çukura parmesan peyniri ve şarap şişelerini gömdüğünü de biliyoruz.

Günlükçü, tarihçi, kronikçi?

Pepys, yazdığı günlükler ile hem edebi hem de tarihsel bir boşluğu doldurduğu için, Batı literatüründe sıklıkla ‘greatest diarist’, yani en büyük günlükçü, günlük tutma işini en iyi yapan kişi olarak tanımlanmaktadır. Fakat olayları oluş sıralarına göre yazmasından dolayı kendisini bir chronicler, yani kronikçi olarak tanımlamak da mümkündür.

Çizim: Erdem Akın Temel

Öte yandan, Türkçe bir içerikte Pepys’ten bahsedilmesi gerektiği zaman içerik üreticileri genellikle kendisinden ne şekilde bahsedeceklerini bilememektedirler. Yaşadığı günü yazmasından dolayı Pepys bir historiyograf, yani bir tarihçi olarak nitelendirilemez. Yukarıda bahsedilen ve Türkçe’nin günlük kullanımında maalesef nadiren kullanılan kronikçi ve günlükçü tanımları ise Pepys, John Evelyn, Anne Frank, Eddie Ellis gibi günlükleriyle ve günlüklerinin içerikleriyle bilinen insanlardan bahsederken doğal olarak neredeyse hiç kullanılmamaktadırlar.

Örneğin Pepys, adının geçtiği içeriklerde sıklıkla vakanüvis olarak anılmaktadır. Arapça olay anlamına gelen vak’a ve Farsça yazan, yazıcı anlamına gelen nüvis kelimelerinin birleşmesi ile ortaya çıkan ve ‘olayları yazan’ anlamına gelen bu kelime, Pepys için kullanılabilecek bir anlamı ihtiva etse de Türk tarihinde ve kültüründe kullanılagelişi ile tarih yazıcılığında farklı bir noktayı işaret ediyor.

Pepys, bürokrat kimliğinden bağımsız bir şekilde kişisel olarak tuttuğu günlükleri sayesinde bu unvan ile anılırken; Türk kültüründe vakanüvis kelimesi, Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. asrın başında vakanüvislik görevine atanan Naîmâ’yı ve haleflerini, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi olay yazıcılarını tanımlamakta kullanılıyor.

Aralarında her ne kadar bağ bulunmasa da Osmanlı vakanüvislerinin görevlerini şehnamenüvislerden, yani şehname yazarlarından aldığını söylemek mümkün. Kanuni Sultan Süleyman döneminde resmi bir görev haline getirilen şehnamecilik, tarihin, İran etkisiyle edebi anlatımın ön plana çıktığı bir manzum eser olarak kaydedilmesini kapsayan, tarihi akışın savaşlar, antlaşmalar ve törenler gibi önemli görülen bölümlerinin minyatür sanatıyla desteklendiği bir tarih kayıt biçimi. Vakanüvislik ise şehnamelerin şiirsel düzeninin aksine düz yazının ön plana çıktığı, kapsamlı bir tarih yorumculuğunun da dahil edildiği, kesintisiz bir tarih anlatısı kurmayı amaçlayan bir görev.

Kronik tutma ve olaylara yorum getirme geleneğinin Pepys ile başladığını söylemek yanlış olur. Fakat Pepys’in kendisinden önce gelen yazarlardan farklılaşma nedeni, kişisel olarak tuttuğu günlükleri ile hakkında belge bulmanın pek de mümkün olmadığı, özellikle Batı dünyası için önemli bir süreci kapsamlı bir şekilde kayıt altına almış olmasıdır.

Vakanüvis kelimesinin yukarıda bahsedilen her iki bağlamda da kullanılabiliyor olması, yani kendi isteğinden başka hiçbir gerekçe ya da bürokratik neden olmadan günlük tutan Pepys’e de Osmanlı’da ataması yapılan, kesintisiz bir tarih anlatısı kurma ve gelecek nesillere rehberlik etme kaygılarını taşıyan ve yazdıklarını belirli aralıklarla padişahın huzuruna sunan resmi tarihçilere de vakanüvis denilmesi anlamda bir ikilik yaratıyor. Fakat, bu tanımlardan birinin kabulü ve diğerinin dışlanması da pek mümkün değil.

Tarih yazımında internetin rolü

Kelimenin günümüzde en yalın hali ile ele alınması ise ayrı bir soruna yol açıyor. İletişim araçlarının etkisinin hayatımızın her anında hissettiğimiz bugünlerde internet ve özellikle de sosyal medya kullanıcılarının devamlı olarak haberleri paylaşıp yorumlayarak kayıt altına aldıkları göz önünde bulundurulursa, sıradan bir internet kullanıcısının dahi kendini bir vakanüvis sayması işten bile değil. Bu yüzden, kimlerin zamanımızın vakanüvisleri sayılabileceğini değerlendirirken ister bir kişisel isteğe ister ticari ya da resmi bir göreve dayansın, olay yazımının ne şekilde icra edildiğine dair bazı kriterler koymak gerekiyor.

Bu kriterlerden belki de en önemlisi olay yazımının sürekli hale getirilmiş olmasıdır. Sürekliliğin sağlanmış olması, yazılan olayların başlangıçları, sonuçları, etkileri ve yazımı yapan kişinin görüşlerini zaman içerisinde göstermesi açısından önemlidir. Bir ikinci kriter, iletişim araçlarının bu denli etkin olduğu günümüzde yazılan vakaların doğrulanabilir olmasıdır. Günümüz medyasının erişilebilirliği sayesinde okuyucuların olayları doğrulayabilme imkânı vardır. Doğrulanabilir olmayan yazımlar kişiye karşı bir güvensizlik olarak algılanabilir ve bu da kişinin vakanüvis unvanı alması yolunda önemli bir engeldir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta, yazılan olayın oluş şekli ve sonuçları itibarıyla doğrulanabilir olmasıdır. Vakanüvislik atfedilen kişinin yorumları, nitelikleriyle ön plana çıktığı için hem doğrulanmaları beklenemez hem de insanlar arası fikir ayrılıkları olması doğaldır. Bir başka kriter ise olay yazımının yanı sıra kişi eğer yorumlama da yapıyorsa, konuya dair bilgi-birikiminin yeterli gelip gelmediğidir. Vaka yazımı bu kriterler ışığında değerlendirildiğinde görülmektedir ki bir bürokrat olan Pepys, on yıla yakın süreyle yazdığı, çeşitli resmi evraklar ve John Evelyn gibi dönemin bir başka önemli günlükçüsünün yazıları ile doğrulanabilen günlükleriyle bu üç kriteri de karşılamaktadır.

[2] Bugün sosyal medyada günlüklerimizi ve bize ait kayıtları paylaşıyoruz. Bu izler bizi vakanüvis yapmaya yetiyor mu?

Yazılı kültürden görsel kültüre geçtiğimiz ve artık okumaktan çok izlemeyi tercih ettiğimiz günümüzde olayların kaydını görsel olarak alan, aktaran ve destekleyen bireylere vakanüvis denilip denilemeyeceği de ayrı bir tartışma konusu. Zira, her ne kadar günümüz insanına daha fazla hitap etse de görsel kültür ögelerinin ömrü yazılarak üretilmiş materyallere göre daha kısadır.

Görsel kaynakları:
Kapak fotoğrafı: British Library on Unsplash
[1]: Karikatür, Erdem Akın Temel
[2]: camilo jimenez on Unsplash

Not: Bu makale ilk kez Ad Hoc dergisinin Ocak 2020 sayısında yayımlanmıştır. Telif hakkı ihlali olmaması amacıyla bu sayfada dergide kullanılan fotoğraflar kullanılmamış, kullanıcıların Unsplash‘te yayınladıkları, kaynak belirtilmesi koşuluyla kullanılmasına izin verilen fotoğraflar aslına uygun bir şekilde yerleştirilmiştir. Dergide yayımlanan yazıdan farklılıklar gösterebilir.