Yoksa AK Parti Ankara’yı kazanmak istemiyor mu?
Günlerdir tüm sosyal medya platformlarında bir sorunun yanıtını arıyorum. Soru basit: “31 Mart’ta Ankaralı seçmenin tercihi kim olacak?” Aslında bu soruyu Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere tüm iller için soruyorum ve bu soruların yanıtlarını arıyorum ama Ankara ile özel olarak ilgilenmemin birkaç sebebi var.
Melih Gökçek gibi 23 yıl Ankara’yı, yani başkenti yönetip de şehre kutuplaşma dışında hiçbir şey katmamış, hatta Ankara’nın estetikten yoksun dev bir düğün salonu haline gelmesine ön ayak olmuş bir başkandan kurtulduğumuz şu dönemde, AK Parti tarafından kaybedilmesi 16 yıllık iktidarın el değiştirmesi anlamına gelebilecek bir büyükşehir belediyesinden bahsediyorum. Doğma büyüme Ankaralı olmam, Ankara’nın potansiyeline inanmam ve çocukluğumdan bu yana şehrin yaşanamaz bir hale gelişindeki her adımı yakinen gözlemlememden dolayı bu seçimlerde Ankara’yı daha çok önemsiyorum.
Yalnız tüm bu seçim debdebesi sırasında dikkatimi çeken bir konu var ki, bugüne kadar hiçbir yerde derli toplu olarak dile getirilmedi. Bu konu, dile getirilmemesine rağmen bence Ankara’da seçimi kimin kazanacağını belirleyecek olan denklem aslında.
Malum, oy pusulasında her ne kadar ikiden fazla aday ismi görecek olsak da bu seçim aslında iki aday arasında geçecek: Mansur Yavaş ve Mehmet Özhaseki.
Mansur Yavaş’ın adaylığı konusunda herkes hemfikir sanıyorum. Beypazarı gibi köy olarak nitelendirilebilecek bir ilçeyi şahlandırarak bir turizm merkezi haline getiren, yüzlerce hatta binlerce insana ekmek kapısı açan, her şeyden önce Ankara’yı karış karış bilen, geçtiğimiz seçimlerde hakkı yenmiş, zaferi elinden alınmış bir insan Mansur Bey.
İşin Mehmet Özhaseki tarafı biraz garip, çünkü Ankara’da Özhaseki’nin aday gösterilmiş olmasını AK Parti’nin seçimi kazanmak istemiyor oluşundan başka bir şeye bağlayamıyorum. Çünkü Ankara’da adı geçen, Özhaseki’den daha başarılı ve daha iddialı 3 ismin aday gösterilmemiş olması gerçeği var ortada.
Yalnız bu isimlerden bahsetmeden önce Melih Gökçek konusuna tekrar değinmek gerek. Kendisi, bir dönem Ankara’nın ve dolayısıyla Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biri olan Keçiören’i yönettikten sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmiş ve aralıksız olarak 23 yıl o koltuğu muhafaza etmiş bir isim. Partisinin kurucu üyelerinden Bülent Arınç tarafından “Ankara’yı parsel parsel sattığı” da söylendi, fakat her fırsatta haktan, hukuktan, adaletten bahseden iktidar partisince hakkında hiçbir soruşturma açılmadı.
Milli iradeye saygılı olduğunu ve sandıkla gelenin sandıkla gitmesi gerektiğini her fırsatta dile getiren Recep Tayyip Erdoğan’a her fırsatta destek açıklamasına rağmen, bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından görevi bırakması istenen ve Ankaralıların iradesi hiçe sayılarak, hiçbir bilgilendirme yapılmadan görevi bırakan kişi. Aslında kendisi 23 yılda yaptığı icraatlarıyla, hem Ankara’ya hem de Türk siyasetine etkileriyle apayrı bir yazıyı hak ediyor ama şu an konumuz bu değil.
Akılda tutulması gereken, Gökçek’in en tecrübeli insan olmasına rağmen liderden ve partiden gelen görevi bırak çağrısının ardından ayrıldığı siyaset sahnesine uzaklığı ve geri dönemeyecek olması.
Melih Gökçek kadar olmasa da özgül ağırlığı olan fakat yine de aday gösterilmeyen diğer isimler şunlar:
Mustafa Tuna: İki dönem Sincan’ı yönettikten sonra Melih Gökçek’in istifası üzerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmiş, daha doğrusu atanmış isim. O tarihten bu yana, Melih Gökçek’in yaptığı yanlışları düzeltmekle uğraştığı için yeni hiçbir icraat yapmasa da Ankaralı tarafından saygı duyulan, tekrar başa geçse CHP seçmeninin bile Melih Gökçek kadar antipati duymayacağı belediye başkanı.
Tuna, özellikle iki konuda partisinin aday gösterebileceği rakiplerinden öndeydi. Birincisi, Ankara’da gece ulaşım sorunu. Melih Gökçek’in yıllarca “belediye zarar edecek” söylemiyle önünde durduğu, kullanılmayacak hatlara gece servis koyduktan sonra “bakın, gece toplu taşımayı kimse kullanmıyor” dediği konuyu gelir gelmez çözdü Tuna. Gece gençler alkol almasınlar diye gece 12’den sonra saat başı da olsa otobüs ve metro hizmeti sunmayan Gökçek’in yüzünden bırakın akraba ziyaretine gidip gelmeyi, acil durumlarda hastaneye gitme şansı bile olmayan Ankaralılar Tuna’nın bu hamlesini gerçekten beğendiler. Bu konuda yılların safsatası bir günde altüst oldu diyebiliriz sanırım.
Diğer konu da Türkiye’deki en yüksek su satış fiyatının sebepsiz yere Ankara’da uygulanıyor olmasıydı. Ankaralılar faturaların yüksekliğinden şikayet ederken bunun aslında sebepsiz bir fahiş fiyat uygulaması olduğunu Tuna sayesinde öğrendi. Önce %17’lik sonra da %30’luk iki indirim, ki ikincisi Mansur Yavaş’ın su faturalarının yüksekliğine itirazı ve indirim talebi, aynı zamanda ilk icraat sözü olmasıyla da gündeme gelmiştir, Ankara insanı arasında iyi icraat intibaı uyandırdı.
Bunların yanı sıra su sayacı sorunlarının giderilmesine yönelik açıklamalar, Ankapark’a aktarılan bütçenin açıklanması, otopark ücretlerinin sembolik rakam olan 1 TL’ye indirilmesi, metro ile ilgili planlar halkta karşılık buldu, fakat Mustafa Tuna, başkanlık için aday gösterilmedi.
Veysel Tiryaki: Altındağ’ı Altındağ yaptı denilir kendisi hakkında. Gökçek, Tuna ve birazdan bahsedeceğim Altınok gibi sağ siyasetten gelip seçilerek muhaliflerin gözünde bile icraatlarıyla tanınır bir insan olmuştur. Her seferinde Ankara Büyükşehir Belediyesi için aday gösterileceği söylenen, fakat bir türlü ismi açıklanmayan, Gökçek’in gidişiyle beraber destekçilerini o koltuk için daha da bir heyecanlandıran Tiryaki bu seçim döneminde anlaşıldığı üzere kurban seçildi. Tekrar kazanabileceği ve 3 dönemdir belediye başkanlığını yürüttüğü Altındağ veya bir üst kademe olan Ankara Büyükşehir Belediyesi yerine Yenimahalle’den aday gösterilmesini başka bir şekilde açıklamak mümkün değil. Zira Çankaya gibi Yenimahalle de sola yakınlığıyla bilinen, o şekilde nitelendirilmese dahi tarihinde bir kez sağ siyasete yönelmiş (2004- Ahmet Duyar, AK Parti) ve hiç memnun kalmadığı ‘icraatsız rant anlayışına’ tekrar CHP’ye yönelerek bir tokat atmış, Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biridir. İki dönemdir belediye başkanlığı görevini yürüten Fethi Yaşar’ın 2009’da %40’la geldiği göreve 2014’te %50 ile tekrar seçilmesi, Tiryaki’nin ne kadar zor bir pozisyonda olduğunu gösterir niteliktedir. Yaşar’ı Tiryaki’nin özgül ağırlığının olduğu Altındağ’da aday göstermek ne kadar saçma iste, bugün geldiğimiz nokta, yani Tiryaki’nin Yaşar’ın seçim bölgesi olan Yenimahalle’den aday gösterilmesi de o kadar absürttür.
Turgut Altınok: Keçiören’de ikamet eden seçmene göre “Keçiören’i Keçiören yapan”, Tiryaki gibi her yerel seçim öncesi Ankara Büyükşehir Belediyesi için ismi geçen adaylar arasında olacağı söylenen Altınok, 1994’ten 2009’a kadar Keçiören’i yönetti. 2009’da Melih Gökçek ile girdiği yarışı kaybederek Ankara Büyükşehir Belediyesi için aday olamayan, Keçiören Belediyesi teklifini de reddeden Altınok, 2014 yılında Büyük Birlik Partisi’nden Keçiören Belediye Başkanlığı için aday gösterilse de %30 oy alarak yaklaşık %44 oy alan AK Parti adayı Mustafa Ak’ın gerisinde kalmıştır. Fakat iki dönemdir siyasetten uzak olsa da, Keçiören sokaklarında insanlara sorduğunuzda Turgut Altınok isminin insanlarda hala bir karşılığı olduğunu görürsünüz.
Peki ya Mehmet Özhaseki?
Öncelikle, kendisinin Ankara’yı bahsettiğim üç aday kadar tanımadığı ortada. Zira kendisi Kayserili olmasının yanı sıra biri Büyükşehir Belediye Meclisi seçimi, dördü yerel seçimler sonucunda olmak üzere 1998–2015 yılları arasında 5 dönem Kayseri Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yaptı. Görüldüğü kadarıyla şehre tramvay getirmesinin yanı sıra şehrin betonlaşmasını da sağladı. Dahası, kendisi bir ekip eksikliği de çekiyor olmalı ki bugüne kadar Ankara ile ilgili dişe dokunur tek bir proje sunumu bile yapmadı. Üstüne, Mansur Yavaş kazanırsa su faturalarını PKK ve DHKP-C terör örgütlerinin militanlarının getireceği gibi mesnetsiz iftiralarla safları sıkıştırma çalışmalarına başladı. Mansur Yavaş’ı, CHP’yi ve İyi Parti’yi terör destekçisi ilan etmekten kaçınmayan Özhaseki şu sıralar 15 Temmuz darbe girişiminden sadece üç ay önce söylediği “Paralel yapı ne zaman ki fabrika kodlarına döner, o zaman bu mücadele biter.” sözüyle konuşuluyor. Hakkında pek çok iddia olsa da sanıyorum bu iddiaları Kayserililere sormak lazım.
Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, anketlerden ve sokak röportajlarından anlaşıldığı üzere her iki adaya da yani Yavaş’a da Özhaseki’ye de siyasi partilere olan bağlılıktan dolayı oy verecek seçmenler olsa da Mansur Yavaş’ın bir önceki yerel seçimlerde hakkının yendiği, projelerinin olduğu, belediyedeki gereksiz harcamaları kısarak kaynak oluşturabileceği, istihdam yaratabileceği kanısı hakimken, Özhaseki’ye olan eğilimi daha çok AK Parti kaynaklı olması, belediye başkanının iktidar partisi mensubu olmasının şehre daha faydalı olacağı düşüncesi ve Kayseri’deki icraatları gibi üç başlıkta incelenebilir. Yalnız burada sorulması gereken ve Google’ın bile yanıtlayamadığı soru şu: Özhaseki belediyeciliği nedir ve Özhaseki Kayseri’ye dişe dokunur hangi projeyi yapmıştır?
Ek olarak, Özhaseki’nin “Tayyip Bey izin verirse Mansur Yavaş’la televizyonda tartışmak isterim” sözü bir hayli gariptir. Ülkenin en önemli iki büyükşehir belediyesinden birine, başkentin belediye başkanlığına adaylığını koymuş, bir dönem bakanlık yapmış bir insanın iki kelam etmek için icazet beklemesi demokrasi adına bu ülke tarihine bir kara leke olarak geçmiştir.
Yukarıda verdiğim bilgiler ışında Ankara’da yaşanacak yarış hakkında söyleyebileceğim tek şey, bir Ankaralı olarak kimi tercih etmem gerektiği konusunda çok net olmam, ki yazıdan da anlaşılıyordur. Şu durumda Mansur Yavaş’ın seçimi kaybetmesi halinde insanlar seçim sonuçlarının altında bir çapanoğlu ararlar gibi geliyor.
Yalnız durum bu kadar açıkken, nurtopu gibi yeni bir sorumuz var artık:
Yoksa AK Parti Ankara’yı kazanmak istemiyor mu?
Comments by Erdem Akın Temel